Yenilenmek mecburiyetindeyiz
Gerçekten
de nefsin ve Şeytan’ın müşterek düşmanlığı, hem sürekli hem de gözümüze
görünmeden, gizlice ve sinsice gelişiyor. Bu sebepten, büyük cihad,
devamlı uyanık, hazırlıklı ve güçlü olmayı gerektirir. En ufak gafleti
ve boş bulunmayı, hele de “Bana bir şey olmaz!” gururunu asla affetmiyor
nefis şeytan iş birliği…
Öyleyse biz iman, ihlâs ve ahlak
imtihanında başarılı olabilmek için hep uyanık, çok dikkatli olmak
mecburiyetindeyiz. Bir başka deyimle, manevi açıdan sürekli yenilenmeli,
tazelenmeli ve maneviyatımızı takviye etmeliyiz.
“İmanlıyız,
Elhamdulillah!” tesellisi, gaflete götürmemeli… Rabbimiz, “İnsanlar hiç
imtihan edilmeden, (sadece) `İman ettik!` demeleriyle (kendi hâllerine)
bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebût; 2) mealindeki ayetle, bize ikazda bulunur. Hele de, “Ey iman edenler! İman ediniz!” (Nisa; 136) hitabıyla yüreğimizi titretir.
Demek ki her şeyden önce, inancımız konusunda her an teyakkuzda olmak, dikkat kesilmek ve yenilenmek mecburiyetindeyiz.
İnsan,
maddesiyle de manasıyla da devamlı değişen bir varlıktır. Her an
hücreleri, cildi, kanı değişmekte, maddi varlığı sayısız ölüş ve
dirilişlere şahit olmaktadır. Manevi varlığı da sürekli değişim
içindedir. Deruni dünyamızda da ölüşler, dirilişler meydana gelmekte.
Bilhassa da duygu ve düşünceler bakımından hızlı bir değişkenlik
içindeyiz. Öyle ki bazen, insan kendisini bile tanıyamamakta, “Ben bu
işi nasıl yaptım?” diye çaresizce sızlanmaktadır.
Bu bakımdan,
insan sürekli değişen, dönüşen, başkalaşan bir varlık olarak, sürekli
kendini denetlemeli, güçlendirmeli ve konumunu korumaya çalışmalıdır.
Doktorlar,
bazı durumlarda vitamin takviyesi yapıyorlar. Salgın hastalıklara karşı
önceden aşı tavsiye ediyorlar. Aynen bunun gibi manevi ortamın
olumsuzlaştığı zamanlarda da imanları takviyeye ihtiyaç vardır. Manevi
bataklığın, kirin, pasın ortasında, hiçbir tedbir almadan sağlıklı
kalmak imkânı yoktur.
İnsan nasıl yenilenir?
Yenilenme,
önce iman konusunda gerçekleşmelidir. Çünkü iman, mümini harekete
geçiren manevi motor gücüdür. İman sağlıklı, sahih ve canlı olmazsa ona
bağlı olarak dönecek ibadet ve ahlak çarkları da hayatiyetini yitirir.
Bu sebeple, önce iman… Görürcesine bir Allah (cc) ve ahiret imanı. Dilde değil gönülde, sözde değil özde bir iman…
Efendimiz
sallallahu aleyhi vesellem, bu hususa dikkatimizi çeker, buyurur ki:
“İman da giydiğiniz elbise gibi eskir. Onu “Lâ ilâhe illâllah” ile
yenileyiniz.” (Müsned, et-Terğib ve’t- Terhib)
Allah’tan
başka ilah olmadığını her mümin bilir. Fakat bu bilginin bir kesin
imana, iz’ana, şuura dönüşmesi, yani hep yenilenmesi gerekiyor. Her
eskiyen şey gibi…
Acaba, “Lâ ilâhe illâllah”ın sadece dilimizle
söylenmesi yeterli midir? Herhalde, sadece dilimizle değil, gönlümüzle,
genlerimizle, bütün hücrelerimizle söylememiz, özümsememiz, ruhumuza
nakşetmemiz gerekiyor. Zira bu imana son, nefeste de ihtiyacımız var.
İman avcısı olan şeytan da son nefesimize kadar, bütün hilesi, hut’ası
ve entrikasıyla pusuda bekliyor.
Bütün bir ömür, hep canlı, hep
taze, hep yeni tutmamız gerekiyor imanımızı. Çünkü bu dünyada ancak
imanla insan oluyor ve insanca yaşayabiliyoruz. Ebedi saadet dünyası da
sadece imanla kazanılıyor. Böylesine kıymetli ve eşsiz bir hazinenin
üzerine ne kadar titresek azdır.
Oysaki her şeyin yenisini ve tazesini seven biz, imanımızı yenileme konusunda ne kadar tembeliz!
Manevi hasarlar Kur’an ile tamir edilir
Peki, bu manevi yenilenme çabasına nereden başlamalı?
Her
şeyden önce, iç dünyamıza dönüp bakmayı bilmeliyiz. Hep dışımıza bakan,
görüntüyü merak edenler olarak, kalbimizi de kontrol etmeliyiz.
Abdülkadir Geylani kuddise sirruhu hazretleri buyurur ki: “Kalbinde 1000
ilah varken, yatağına girdiğin sırada, dilinle ‘Allahu Ekber’ demen
neye yarar?”
Her gün defalarca okuduğumuz Fatiha Suresi’nde,
“Ancak Sana ibadet eder, ancak Senden yardım dileriz” deriz. Bunu deriz
de dediğimizin ne kadar farkındayız ve yaşantımız bu imana ne kadar
uyar? İşte, hayatımızdaki bu çelişkileri fark etmek ve onları düzeltmek
çabası, manevi yenilenme hamlesidir.
Hep uyanık bir düşmana
karşı, hep uyanık ve güçlü olabilmek için en temel kuvvetimiz Kur’an-ı
Kerim’dir. Çünkü modası geçmiyor, “Zaman ihtiyarladıkça Kur’an
gençleşiyor. Yüce Yaratan’ın mucize Kitab’ı, manevi hasarları tamir
ediyor, yaralara tiryak, hastalara deva, şifa oluyor.”
Kur’an’ın
öğrettiği iman, her güzelliğin temeli, esası… İmanın bozulması, tuzun
kokması gibi. Günümüz insanlığının bütün perişanlığı bu yüzden.
“İman,
insanı insan eder, belki de sultan eder” der Bediüzzaman rahmetullahi
aleyhi. İzzetli bir kul olur mümin. Kendini, haddini, edebini bilen ve
bunları yitirmemek için her fedakarlığı göze alan hakiki insan…
Mümin,
imanını da lütuf bilir. Sahibini unutmaz. Heyecanlı şükürlerle anar.
Her anış bir tazeleniş, bir silkiniştir, bir yenileniştir aynı zamanda.
Her nimetin şükrü kendi cinsinden olur. Bu sebeple, imanın hakikatini
gönüllere nakşetmeye vesile olmak, müminin en derin sevincidir. Her yeni
Şahadette, kendisi de yeniden ve bir daha müslüman olur, özüne döner,
inancını pekiştirir.
Hiçbir olumsuzluk, sürekli tazelenen bir
mümini ümitsiz edemez. Günaha düşmüşse tevbe lezzetini tadar.
Gözyaşlarıyla temizlenir ve günahı hiç işlememiş gibi olur, yani yine
yenilenir, güçlenir. Şuurlu müminin her günahını, mutlaka bir iyilik ve
ibadet takip eder. Böylece bir günah, belki bin sevaba sebep olur.
İnsan ibadetle yenilenir
İmanı
korumanın ve her dem yepyeni, taptaze tutmanın bir yolu da, ibadettir.
İbadet, Rabbimizle sevgi iletişimini kurmak ve sürdürmek demektir. Hele
de namaz…
İçinde bütün ibadetleri bulunduran temel kulluk borcu…
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem tarafından, akıp giden tertemiz
bir ırmağa benzetilmiştir. Günde beş defa, evinin önünden akıp giden bu
ırmakta yıkanan kişi kirli kalır mı?
İbadetin tekrarı ve
sıklığı, manevi temizliğe, tazelenmeye, yenilenmeye verilen önemi
gösterir. Oysaki insan olarak aldandık, hep görünür eskileri yeniledik.
Hatta eşyayı eskimeden yenilemeyi sevdik. Her şeyimiz yeni, yepyeni
olsun istedik ama manamız eskidi, kirlendi, özünü yitirdi; biz bunu
hissetmedik bile. Çünkü gözümüz maddiyattaki yeniler için dört açılmış,
buna mukabil kalp gözümüz de şaşılaşmış.
Mesela, hep yeni peşinde koşturan mümin, abdestin eskisiyle idare ediyor, namazı da bir şekilde aradan çıkarmaya çalışıyor.
Daima,
“Eskiyi at, yenisini al!” diyen tüketim ekonomisi, sonunda insanı da
tüketti. Çünkü fıtratı zorlayan bir hızla, insan hep bir yeniye ulaşma
yarışındaydı. Bu yarış, insana ruhunu, gönlünü yenilemeyi unutturdu.
Böylece, asıl insan yanını ihmal edenleri, hiçbir yenilik tatmin etmedi.
Hatta atılanlar arasına ruh da katıldı.
Geriye ruhsuz, kalpsiz,
yorgun, ümitsiz, bütünüyle dünyevileşmiş bir ceset kaldı. Bu haldeki
ucubenin artık ne dönüp kendine bakacak hali vardı ne de yenilenecek
gücü!
İman, aksiyondur
Müslüman böyle bir duruma
düşmez, düşmemeli. Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “İki günü
birbirine eşit olan zarardadır” buyurmuştur. Bu hadisi, manevi anlamda
da yorumlamak gerekir. Yani müslüman, daima dünden daha bilgili, daha
ahlaklı, daha faziletli olmalı. Manevi gelişmişliği de sürekli olmalı ve
hep ileriye doğru adım atmalı.
Bu gerçek, mümini hep harekete,
hamleye yöneltmez mi? Durağan suların kokuştuğu gibi, miskin ve tembel
mümin de manen kokuşur. İman, aksiyondur. Aksiyon, hamle, hareket,
tazelik ve dolayısıyla yenilik demektir. Yunuscası, “Mümin, her dem
yeniden doğar, hep tazedir, hiç usandırmaz.”
Bu hakikati anlamak
için, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemi iyi anlamak gerekir.
Hayatında hiç boş yoktur. Saniyelerine varıncaya kadar, hakkı verilerek
yaşanmış bir hayat bırakmıştır bize. Hayatımız o hayatla hayatlanırsa,
mayalanırsa, aşılanırsa, biz de yenilenmenin ve taze kalmanın sırrına
ermiş oluruz.
Bıçağın nasıl bilenmeye ihtiyacı varsa insan
ruhunun da yenilenmeye, aşka, şevke ihtiyacı vardır. Bu güzellik, durduk
yere ve emeksiz yakalanamaz elbette. Aynı yöne dönmüş, zikirli,
fikirli, ibadetli ortamlarda olmakla kolaylaşır. Tabii, oyundan,
eğlenceden, internetten, televizyondan fırsat bulunabilirse!